Alkol Bağımlılığı

Alkol Kullanım Bozukluğu (Alkol Bağımlılığı)

Alkol kullanım bozukluğu, alkolün yinelenen bir biçimde veya sürekli kullanımından kaynaklanan günlük yaşam ve genel sağlık üzerindeki olumsuz sonuçlarına rağmen bir kişinin zorunlu olarak içmesine neden olan “kronik tekrarlayan beyin hastalığı” olarak tanımlanmaktadır.

Alkol kullanım bozukluğu, daha önce “alkol kötüye kullanımı” ve “alkol bağımlılığı” olarak ayrı ayrı tanımlanan tanımlamaların yerini aldı.

Belirtiler

İnsanlar genellikle alkolü kötüye kullandıklarını kabul etmezler. Ayrıca kendinizde veya bir başkasında alkol kullanım bozukluğu belirtilerini fark etmeyebilirsiniz.

2013 yılında yayınlanan “Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı” (DSM-5), Alkol Kullanım Bozukluğunu gösteren 11 semptomdan oluşan bir liste oluşturmuştur. Ne kadar çok semptomunuz varsa, yardım ihtiyacı o kadar acildir.

  • Alkol genellikle daha fazla miktarlarda veya amaçlanandan daha uzun bir süre boyunca alınır.
  • Tehlikeli durumlarda tekrarlayan alkol kullanımı.
  • Alkol kullanımını azaltmak veya kontrol altına almak için sürekli bir istek veya başarısız girişimler vardır.
  • İşte, okulda ya da evde başlıca sorumluluklarını yerine getirememe ile sonuçlanan yineleyici alkol kullanımı.
  • Alkol kullanmaya karşı güçlü bir istek ya da dürtü.
  • Alkolün neden olduğu veya alevlendirdiği, kalıcı veya tekrarlayan fiziksel veya psikolojik bir sorun olduğu bilinmesine rağmen alkol kullanımına devam etme
  • Alkol elde etmek, alkol kullanmak veya alkolün etkilerinden kurtulmak için gerekli faaliyetlere çok zaman harcama.
  • Alkolün etkilerinin neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici toplumsal ya da kişilerarası sorunlara karşın alkol kullanımına devam etme.
  • Alkol kullanımı nedeniyle önemli sosyal, mesleki etkinliklerinden vazgeçme veya azaltma.
  • Tolerans zehirlenme veya istenen etkiyi elde etmek için belirgin şekilde artan miktarda alkole ihtiyaç duyma veya aynı miktarda alkolün sürekli kullanımıyla belirgin şekilde azalan etki olarak tanımlanır.
  • Yoksunluk semptomlarını hafifletmek veya önlemek için alınan alkolün (veya bir benzodiazepin gibi yakından ilişkili bir maddenin) karakteristik yoksunluk sendromu ile kendini gösteren yoksunluk.

Teşhis

Alkol kullanım bozukluğu tanısının konulabilmesi için 12 aylık dönem içerisinde DSM-5 tarafından belirlenen kriterlerden 2 tanesinin varlığı saptanmalıdır.

Kriterlerin kısa bir özeti:

  • Amaçlanandan daha fazla içmek,
  • Başarısız bırakma girişimleri,
  • Artan alkol arama davranışı,
  • Alkol kullanımı nedeniyle işe veya okula gidememek,
  • Önemli faaliyetleri gerçekleştirememek,
  • Alkol içmeye dair güçlü bir istek,
  • Sosyal veya kişisel sorunlara rağmen içmeye devam etmek,
  • Sağlık sorunlarına rağmen kullanmaya devam etmek,
  • Tehlikeli durumlarda içmek,
  • Tolerans geliştirmek,
  • Yoksunluk semptomları yaşamak.

Nedenler ve Risk Faktörleri

Alkol kullanım bozukluğu, araştırılmakta olan genetik, çevresel, psikolojik ve sosyal faktörlerin bir kombinasyonundan kaynaklanır. En yaygın risk faktörlerinden bazıları şunlardır:

Ağır, kronik içme: Çok fazla alkol içmenin beynin zevkten, yargılamadan ve kendini kontrol etmekten sorumlu kısımlarını değiştirdiği ve bunun da alkol isteğine neden olabileceği bulunmuştur (1). 

Aile öyküsü : Alkol kullanım bozukluğu olan ebeveynlerin çocuklarında Alkol Kullanım Bozukluğu geliştirme olasılığı toplumdan iki ila altı kat daha fazladır. Bu artan risk, büyük olasılıkla, aile üyeleri tarafından paylaşılan çevresel ve yaşam tarzı etkilerinin yanı sıra genetikten kaynaklanmaktadır (1).

Travma geçmişi : Duygusal istismar, cinsel istismar, fiziksel istismar, duygusal ihmal ve fiziksel ihmal dahil olmak üzere çocukluk çağı travmalarının tümü, yetişkinlikte Alkol Kullanım Bozukluğu riskinin artmasıyla ilişkilendirilmiştir (2). 

Psikiyatrik bozukluklar: Anksiyete, depresyon, şizofreni ve bipolar bozukluk gibi zihinsel sağlık bozukluğu olan kişilerde alkol veya diğer maddeleri kötüye kullanma oranlarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Aslında araştırmalar, şizofreni hastalarının üçte birinden fazlasının Alkol Kullanım Bozukluğu tanısı kriterlerini karşıladığını göstermektedir (3).

Sosyal ve kültürel etkiler: Düzenli olarak içen ebeveynlere, akranlara veya diğer rol modellere sahip olmak, özellikle kişi genç yaşta ağır içmeye maruz kalıyorsa, kişinin yetişkinlikte Alkol Kullanım Bozukluğu geliştirme riskini artırabilir. 

Türler

Alkol kullanım bozukluğu hafif, orta ve şiddetli kategorilere ayrılır.

Hafif: Listedeki 11 semptomdan iki ila üçüne sahipseniz, hafif alkol kullanım bozukluğunuz,

Orta: Dört ila beş semptomunuz varsa, orta düzeyde alkol kullanım bozukluğunuz,

Şiddetli: Belirtilerden altı veya daha fazlasına sahipseniz, şiddetli alkol kullanım bozukluğunuz var demektir.

Tedavi

İyi haber şu ki, Alkol Kullanım Bozukluğu olan çoğu insan, genellikle davranışsal tedavinin, ilaç tedavisinin ve psikososyal desteğin bir arada kullanıldığı tedaviden fayda görmektedir. Kötü haber şu ki, genellikle damgalanma, utanma, inkar veya problemi fark edememe, tedaviye şüpheyle yaklaşma ve uygun fiyatlı tedaviye ulaşamama nedenleriyle insanların %10’undan daha azı tedavi almaktadır (4).

Tedavi edilmediği takdirde, alkol kullanım bozuklukları sağlığınıza, ilişkilerinize, kariyerinize, mali durumunuza ve bir bütün olarak yaşamınıza zarar verir. Ölümcül bile olabilirler, bu nedenle mümkün olduğunca erken yardım almak önemlidir.

İyi bir adım, genel sağlığınızı değerlendirebilecek, içmenizin ciddiyetini değerlendirebilecek, bir tedavi planı hazırlamanıza yardımcı olabilecek, tedavinizi planlayabilecek, herhangi bir ilaca ihtiyacınız olup olmadığını belirleyebilecek bir psikiyatr a başvurmak olabilir.

Yoksunluk Tedavisi

Alkol Kullanım Bozukluğunun ciddiyetine göre hafif ila şiddetli arasında değişebilen alkol yoksunluğu semptomlarının tedavisine yardımcı olması için alkol yoksunluk tedavisi gerekebilir.

Alkol yoksunluk tedavisi hastanede veya ayakta tedavi şeklinde yapılabilir ve dehidrasyonu önlemek için intravenöz (IV) sıvıları, vitaminleri ve semptomları en aza indirmek, nöbetleri veya alkol yoksunluğunun diğer semptomlarını tedavi etmek için kullanılacak ilaçları içerir.

Bilişsel Davranışçı Terapi

Size en çok alkol kullanma olasılığınız olan durumları tanımayı, bunlardan kaçınmayı ve alkolün kötüye kullanımına yol açabilecek diğer sorun ve davranışlarla başa çıkmayı öğretmeyi amaçlar.

Motivasyonel Görüşme

Alkol kallanımını bırakmak için kendinize olan güveninizi ve motivasyonunuzu artırmanıza yardımcı olmayı amaçlar.

İlaçlar

Şu anda alkol kullanım bozukluğunun tedavisi için FDA tarafından onaylanmış üç ilaç bulunmaktadır. İlaç tedavisi özellikle davranışsal tedavi ve psikososyal destek ile birlikte kullanıldığında, alkol kullanma isteğini ve yoksunluk semptomlarını azaltmada yardımcı olmaktadır.

Sizin veya sevdiğiniz birinin alkol kullanım bozukluğu olduğundan şüpheleniyorsanız, bir ruh sağlığı uzmanına başvurabilirsiniz.

Kaynaklar

  1. U.S. National Library of Medicine. Alcohol use disorder.
  2. Schwandt ML, Heilig M, Hommer DW, George DT, Ramchandani VA. Childhood trauma exposure and alcohol dependence severity in adulthood: mediation by emotional abuse severity and neuroticismAlcohol Clin Exp Res. 2013;37(6):984-92. doi:10.1111/acer.12053
  3. Yang P, Tao R, He C, Liu S, Wang Y, Zhang X. The risk factors of the Alcohol Use Disorders-through review of its comorbidities. Front Neurosci. 2018;12:303. doi:10.3389/fnins.2018.003
  4. Probst C, Manthey J, Martinez A, Rehm J. Alcohol use disorder severity and reported reasons not to seek treatment: a cross-sectional study in European primary care practicesSubst Abuse Treat Prev Policy. 2015;10:32. doi:10.1186/s13011-015-0028-z
Devamını Oku
Depresyonda Olan Birisine Söylenebilecek En Kötü Şeyler

Depresyonda Olan Birisine Söylenebilecek En Kötü Şeyler

Önem verdiğiniz birisi depresyonda olduğunda, tavsiye vermek veya yardımcı olmaya çalışmak, yalnızca iyi niyetli bir şekilde yaptığınız bir şey olabilir. Ancak, kullandığınız kelimeler, özellikle depresyon ve ruh sağlığı hastalıklarının doğasını anlamıyorsanız, göndermek istediğiniz mesajı iletmeyebilir.

Depresyonun, ilaç, terapi veya her ikisi ile birlikte tedavi gerektiren tıbbi bir durum olduğunu bilmek önemlidir. Sevdiğiniz birisiyle depresyonu hakkında konuşurken, basit şeyleri tekrarlamak, birinin duygularını önemsemediğinizi hissetmesine neden olabilir.

Kendi duygularınızı ifade ederken, kullandığınız ifadeler sizin bakış açınızdan açık ve net görünebilir, ancak depresyonda olan kişi, saldırıya uğramış, yanlış anlaşılmış veya derinden incinmiş hissedebilir.

Önem verdiğiniz kişilerle ruh sağlığını tartışmak önemlidir, ancak incelikle ve şefkatle yaklaşmazsanız, yardım etme girişimleriniz yarardan çok zarar verebilir.

Onlara daha çok denemelerini söylemeyin: Şu tür yorumlar yapmaktan kaçının:

  • “Kendine gel!”
  • “Sadece daha çok dene!”

Siz zaten elinizden gelenin en iyisini yapıyorken birinin size daha çok denemenizi söylemesi moralinizi bozabilir ve depresyonu olan bir kişinin durumunun umutsuz olduğunu hissetmesine neden olabilir.

Basitleştirmeyin: “Neşelenmek” veya “gülümseme” için iyi niyetli tavsiyeleriniz size arkadaşça ve destekleyici gelebilir, ancak bunlar depresyonla ilişkili üzüntü duygularını aşırı basitleştirir.

İnançsızlığınızı belirtmeyin: Bir kişinin dışarıdan nasıl göründüğü, mutlaka nasıl hissettiğini yansıtmaz. Bu, birçok ruh sağlığı bozukluğu için geçerlidir. Bu nedenle aşağıdaki gibi açıklamalar yapmaktan kaçının:

  • “Ama depresif görünmüyorsun!”
  • “Üzgün ​​görünmüyorsun!”

Depresyonu ve kaygısı olan kişiler hissettiklerini saklamaya ve başkalarından gizlemeye çalışmaları sık olarak rastlanılan bir durumdur. İnsanların hissettiklerini saklamaya çalışmasının bazı nedenleri şunlardır:

  • Utanmış, kafası karışmış, suçlu veya başkaları depresyonda olduklarını öğrenirse olacaklardan korkuyor olabilirler.
  • İş yerinde veya ebeveyn olarak yetersiz görüleceklerinden endişe duyabilirler.
  • Eşlerinin, ailelerinin ve arkadaşlarının onları sevmeyi bırakacağından endişelenebilirler.

Acılarını hafife almayın: Depresyonda olan veya zor bir dönemden geçen bir arkadaşınızla konuşurken, acıyı karşılaştırma isteğine karşı koyun. Ağrının (duygusal ve fiziksel) yalnızca öznel değil, göreceli olduğunu unutmayın.

Aşağıdaki gibi yorumlardan kaçının:

  • “O kadar da kötü olamaz.”
  • “Daha kötü olabilirdi.”

Belki bir kişinin hayatı daha kötü olabilir, ancak depresyon işlerin ne kadar kötü olduğu ile ilgili değildir. O kişi için o anda ne kadar kötü hissettiği ile ilgilidir.

Karşılaştırma yapmaktan veya kötü hisseden kişi için bir “rekabet” ortamı yaratmaktan kaçının. Bunu yapmak yardımcı olmaz ve depresyonu olan bir kişiye, deneyimlerini indirgediğinizi veya size söylediklerini gerçekten dinlemediğinizi hissettirebilir.

Suçlama: “Her şey kafanızda” ifadesi küçümseyici olma eğilimindedir. Bu ifadeyi duyan insanlar, sanki “uydurmakla” veya hissettikleri hakkında yalan söylemekle suçlanıyorlarmış gibi saldırıya uğramış hissedebilirler. Bu yüzden şu tür şeyler söylemekten kaçının:

  • “Her şey senin kafanda.”
  • “Bu senin hatan.”
  • “Bir şeyler hayal ediyorsun.”

Depresyon birisinin sahip olmayı seçtiği bir durum değildir ve araştırmacılar tüm olası nedenleri anlamasa da, birçok faktör olduğunu bilirler.

Utandırma: Bazen, depresyonda olan birinin kendi hayatıyla (veya daha spesifik olarak, kendi düşünceleriyle) çok meşgul olduğu görünebilir, ancak bu onları bencil yapmaz. Suçluluk, utanç hissettirdiği için şu yorumları yapmaktan kaçının:

  • “Sen sadece kendini düşünüyorsun.”
  • “Diğer insanların da sorunları var.”
  • “Kendini çok düşünüyorsun.”

Depresyondaki bir kişinin diğer insanları umursamadığını ima etmek, hiçbir fayda sağlamaz ve yalnızca suçlama, utanç ve suçluluk duygularını körükler. 

Onları görmezden gelmeyin: Kendiniz klinik depresyon yaşamış olsanız bile, deneyiminiz başka birininkinden farklı olabilir. Hiç depresyon geçirmediyseniz, empati kurmanız zor olabilir. Her iki durumda da, sevdiğiniz biri depresyondaysa yapabileceğiniz en iyi şey açık ve öğrenmeye istekli olmaktır.

Klişeler ve belirsiz ifadeler kullanmaktan kaçının: Klişeler ve belirsiz ifadeler birisine umut vermek açısından fazla bir şey ifade etmez. Bu nedenle aşağıdaki gibi açıklamalar yapmaktan kaçının:

  • “Bu da geçecek.”
  • “Bırak gitsin.”

Depresyonda olan birine yardımcı olacak kelimeler bulmak zor olabilir. “Şu anda ne söyleyeceğimden emin değilim” demekten korkmayın. Bildiğiniz kelimelerin büyük bir fark yaratabileceğini unutmayın. Ve dikkatli olmazsanız sözleriniz yarardan çok zarar verebilir.

Geçmişte kırıcı bir şey söylediğinizi düşünüyorsanız, özür dileyin. Ne söyleyeceğinizden emin olmadığınızı veya anlamadığınızı açıklayın. 

Devamını Oku
Depresyonda Olan Birisine Ne Söylenmeli?

Depresyonda Olan Birisine Ne Söylenmeli?

Depresyonda olan birisine ne söyleyeceğinizi her zaman bilemeyebilirsiniz. Klinik depresyon tanısı alan çok sayıda insan kendini yalnız hisseder, bu durum yalnızca durumlarını kötüleştirir. Ne söyleyeceğinizi bilmiyorsanız, sadece arkadaşınıza onların yanında olduğunuzu söyleyiniz.

Onları önemsediğinizi söyleyin: Tek bir basit kelime “umurumdasın” tüm dünyanın onlara karşı olduğunu düşünen birisi için çok şey ifade edebilir. Bir kucaklama veya elin hafif bir dokunuşu bile bu mesajı iletebilir. Önemli olan, kişiye ulaşmak ve sizin için önemli olduğunu bilmesini sağlamaktır.

İlk başta garip hissetseniz ve emin olamasanız da, söyleyeceğiniz her şeyin derin veya şiirsel olması gerekmediğini bilin. Bu sadece şefkatli ve içinizden gelen bir şey olarak ifade edilmeli.

Onların yanlarında olduğunuzu hatırlatın: İnsanlar depresyonda olduklarında içlerine kapanma eğilimindedirler. Bu nedenle ihtiyaç duyulan bir arkadaşa ulaşmak bu dönemde güç olabilir. Depresyonda olduğunu düşündüğünüz bir tanıdığınız varsa onlarla düzenli bir şekilde zaman geçirmeye özen gösterin, bu yüz yüze, telefonla veya kısa mesajlarla olabilir. Arkadaşınıza güvenebileceği biri olduğunu hatırlatmanın dünyaları ifade edebileceğini bilin.

Nasıl yardımcı olabileceğinizi sorun: Depresyon hem fiziksel hem de zihinsel olarak bu durumu yaşayan kişi için büyük bir yük oluşturur, bu yükü hafifletmek için yapabileceğiniz birçok şey olabilir.

Arkadaşınız, size yük olacağını düşündüğü için teklifinizi kabul etme konusunda isteksiz olabilir, bu nedenle, sizin benzer bir durumda olduğunuzda yapacaklarını bildiğinizi, bu isteksizliğin depresyondan kaynaklandığını ve yardım etmek istediğinizi açıkça belirtin.

Depresyonun arkadaşınızı ne tür bir yardım isteyeceğini bile bilemeyecek kadar yorgun ve bitkin bırakması da mümkündür. Aşağıda nasıl yardım edeceğinizi sormakla ilgili birkaç öneri size yol gösterici olabilir:

Ev işlerinde veya market alışverişlerinde yardıma ihtiyacın var mı?

Seni doktor randevularına götürmemi ister misin?

Bazen daha spesifik şekilde söylemek daha iyi olabilir. “Senin için yapabileceğim bir şey var mı?” yerine “Cumartesi sabahı gelip seninle birlikte biraz ev işi yapabilir miyim?” diye sorabilirsiniz.

Onlara bir doktorla görüşmenin iyi olabileceğini söyleyin: Depresyonda olan birisi kendi durumunun utanılacak bir şey olduğunu veya tedavinin ona yardımcı olamayacağını düşünüyor olabilir. Henüz bir doktora görünmediyse onu yardım almaya teşvik edin ve yardım istemenin yanlış bir şey olmadığına dair güvence verin. Depresyon gerçek ve tedavi edilebilir bir hastalıktır.

Arkadaşınız zaten bir doktora gidiyorsa ilaçlarını düzenli alması ve randevulara zamanında gitmesi konusunda yardım teklif edebilirsiniz.

Onları dinleyin: Bazen depresif bir arkadaş için yapabileceğiniz en önemli şey, onları rahatsız eden şey hakkında konuşurken sadece empatik bir şekilde dinlemek ve bastırılmış duyguların baskısını hafifletmesine izin vermektir.

Sözünü kesmeden dinlemeyi unutmayın. Hepimiz önemsediklerimiz için bir şeyleri düzeltmek isteriz ve çoğu zaman kendi çaresizlik duygularımızla başa çıkmak için hızlı çözümler sunarız. Bazen depresyonda olan insanlar, herhangi bir tavsiye beklemeden sadece kendilerini anlatmaya ihtiyaç duyarlar.

Onlara önemli olduklarını hatırlatın: Depresyonda olan insanların ortak bir düşüncesi hayatlarının önemli olmadığı ve ölmüş olsalar bile kimsenin umursamayacağıdır. Arkadaşınıza sizin ve başkaları için önemli olduklarını içtenlikle anlatabilirsiniz, bu onların değerli olduklarını anlamalarına yardımcı olabilir.

Birisi depresyon ve değersizlik duygularıyla mücadele ederken, hayatınızda önemli bir kişi olduklarını bilmelerini sağlamak çok şey ifade edebilir.

Onlara anladığınızı söyleyin (Gerçekten hissederseniz): Birine “anlıyorum” demeden önce, gerçekten anladığınızdan emin olmalısınız. Hiç klinik olarak anlamlı depresyon yaşadınız mı? Eğer yaşadıysanız, arkadaşınızın hissettiklerini deneyimlediğinizi ve iyileşebileceğini duyması yararlı olabilir.

Depresyonun birçok çeşidi olduğunu unutmayın, klinik depresyon yaşamış olsanız bile arkadaşınızın yaşadığından çok farklı olmuş olabilir.

Onlara bu şekilde hissediyor olmanın sorun olmadığını hatırlatın: Kendilerini kötü hissettikleri için üzgün olduğunuzu ve depresyonu olanların kendilerini hüzünlü, mutsuz, umutsuz hissedebileceğini söyleyin. Arkadaşınız yakın zamanda ilaç almaya veya psikoterapiye başladıysa, kendisini daha iyi hissetmeye başlamasının zaman alabileceğini aklınızda tutun.

Bu süre zarfında arkadaşınızın en çok ihtiyaç duyduğu şey hızlı ve kolay çözümlere yönelik referanslar değil, tedavileri boyunca onların yanında olacağınızın farkındalığıdır.

Zayıf veya kusurlu olmadıklarını ifade edin: Depresyonla başa çıkmaya çalışanlar kendilerini zayıf hissetmeye ve kendilerinde bir sorun olduğunu hissetmeye eğilimlidirler. Depresyon bir hastalık olsa da, onunla yaşayanlar bunun bir karakter kusuru olduğunu düşünebilir.

Depresyonun beyindeki biyokimyasal dengesizlik nedeniyle ortaya çıkan bir hastalık olduğunu ve bunun zayıf oldukları anlamına gelmediğini ifade edin.

Depresyon herkesi etkileyebilecek yaygın bir ruh sağlığı durumudur. Sevdiklerinize bu duyguların onların suçu olmadığını söyleyin.

Umut olduğunu vurgulayın: Depresyonda umutsuzluk yaygın bir şekilde görülen belirtilerden birisidir. Diğer tıbbi hastalıklar gibi depresyon da tedavi edilebilir. İlaç ve psikoterapi sayesinde arkadaşınızın tekrar normal hissetmesine dönme şansı çok yüksektir.

İntiharın uyarı işaretlerini bilin ve takip edin:

Depresyonla yaşayanlarda intihar riski yüksektir. Arkadaşınıza yardım etmek için ne söylerseniz söyleyin veya ne yaparsanız yapın, yine de intihar düşünceleri ve duyguları yaşayabilirler. İntiharın uyarı işaretlerini takip etmeniz ve ne zaman yardım istemeniz gerektiğini bilmeniz önemlidir. Bazı intihar uyarı işaretleri şunlardır:

  • Ölmek istemekten bahsetmek,
  • Başkalarına yük gibi hissettiklerini ifade etmek,
  • Aşırı umutsuzluk ve üzüntü duyguları,
  • Ani ruh hali değişimleri,
  • Malını vermek veya vasiyetname yazmak,
  • Gelecekte etrafta olmayacağına dair belirsiz açıklamalar yapmak,
  • İntihar veya intihar planına sahip olmak hakkında açık tartışmalar yapmak,
  • Önceki intihar girişimi

İntiharın uyarıcı belirtilerini fark ederseniz, sevdiklerinizle konuşmalı ve bir ruh sağlığı uzmanıyla konuşmasını istemelisiniz. Ani bir risk olduğunda, tehlikeli maddeleri evden çıkarmalı, yalnız bırakmamaya dikkat etmeli ve hemen bir ruh sağlığı uzmanından yardım almalısınız.

Tüm destekleri ve yardımları sunmanıza rağmen depresyonda olan birisi size yine de kızgın olabilir. Kızgın ve üzgün olmak depresyonun doğasıdır. Depresyonda olanlar bu kötü duyguları nereye yönlendireceklerini bilemezler. Yakında kim varsa uygun bir hedef haline gelir. Bu olursa, kişisel olarak algılamamaya çalışın. Sakin olun ve izin verdiği kadarıyla arkadaşınızı önemsediğinizi, desteklediğinizi göstermeye ve elinizden geleni yapmaya devam edin.

Devamını Oku
Depresyonda aşağıdakileri göz önünde bulundurmak önemlidir.

Depresyonda Aşağıdakileri Göz Önünde Bulundurmak Önemlidir:

Depresyonda göz önünde bulundurulması gereken bazı öneriler aşağıda yer almaktadır. Bu önerileri hayatınıza dahil etmeye çalışmak depresyon sürecinizde size yardımcı olabilir.

  • Yardım almak. Depresyonda olabileceğinizi düşünüyorsanız, mümkün olan en kısa sürede bir ruh sağlığı uzmanına görünün.
  • Depresyon kendinizi yorgun, değersiz, çaresiz ve umutsuz hissetmenize neden olabilir. Bu olumsuz durumların depresyonun bir parçası olduğunu bilmek önemlidir. Tedavi etkisini göstermeye başladıkça olumsuz bu duygular ve düşünceler azalacaktır.
  • Kendinize depresyonda olduğunuzu hatırlatıp gerçekçi hedefler belirleyin ve kendinize çok fazla yüklenmeyin.
  • Yapmanız gereken büyük görevleri parçalara bölün. Önceliklerinizi belirleyin ve yapabildiğiniz kadarını yapın.
  • Başkalarıyla birlikte olmaya, yalnız kalmamaya dikkat edin.
  • Daha iyi hissettirecek şeyler yapın. Sinemaya gitmek, bahçe işleriyle uğraşmak, dini, sosyal veya diğer etkinliklere katılmak iyi hissettirebilir. Başkası için güzel bir şey yapmak da kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir.
  • Düzenli egzersiz yapın.
  • Ruh halinizin hemen değil, yavaş yavaş iyileşeceğini kendinize hatırlatın. Daha iyi hissetmek zaman alacaktır.
  • Sağlıklı, dengeli beslenmeye dikkat edin.
  • Alkol ve uyuşturucudan uzak durun. Bunlar depresyonu daha da kötüleştirebilir.
  • Depresyon geçene kadar önemli kararları ertelemek en iyisidir. Büyük bir değişiklik yapmaya karar vermeden önce (iş değişikliği, evlenmek veya boşanmak) bunu sizi iyi tanıyan ve durumunuza daha objektif bir bakış açısına sahip olan başkalarıyla paylaşın.
  • Unutmayın: İnsanlar depresyondan “kaçamazlar”. Ancak gün geçtikçe biraz daha iyi hissedebilirler.
  • Sabırlı olmaya çalışın ve pozitif şeylere odaklanın. Bu, depresyonun bir parçası olan olumsuz düşüncenin etkisini azaltmaya yardımcı olabilir. Depresyonunuz tedaviye yanıt verdiğinde olumsuz düşünceleriniz azalacaktır.
  • Ailenizin ve arkadaşlarınızın size yardım etmesine izin verin.

Devamını Oku
Depresyon Nasıl Hissettiriyor?

Depresyon (Major Depresyon)

Depresyon tipik olarak etkinliklerden ve daha önce kişiye zevk veren durumlardan artık eskisi gibi zevk alamamama (anhedoni) ve bunlara karşı ilginin kaybolmasıyla kendini gösteren, çökkünlük, karamsarlık yanında keder ve elem duygularıyla seyreden bir duygudurum bozukluğudur.

Major depresyon aynı zamanda klinik depresyon olarak da adlandırılır, nasıl hissettiğinizi, düşündüğünüzü ve nasıl davrandığınızı etkiler ve çeşitli duygusal ve fiziksel sorunlara yol açabilir. Normal günlük aktiviteleri yapmakta zorlanabilir ve bazen hayatın yaşamaya değer olmadığını hissedebilirsiniz.

Elem, keder duyguları, olumsuz yaşam olaylarına karşı yaygın olarak verilebilen bir tepki olarak izlenebilir. Ortaya çıkan her benzer duygu durumunu depresyon olarak kabul etmemek gerekir. Depresyonda bu gibi duygular hem süreklidir, hem de kişinin günlük yaşamını ve işlevselliğini bozacak düzeyde yoğun olarak izlenir. Yaşam boyu görülme sıklığı %1,5 ile %19 arasında olan depresyon, uygun tedavi edilmediğinde yüksek tedavi maliyetleri, yüksek mortalite ve morbidite oranları ile çok ciddi toplumsal sorunlara sebep olmaktadır.

Major depresif bozukluk her yaşta görülebilir, ancak orta yaşlarda ve özellikle de 40-50 yaşları arasında daha sık izlenir. Kadınlarda erkeklere göre 2 kat daha sık görülür. Kabaca her 4 kadından birisi ya da her 8-10 erkekten birisi yaşamları boyunca bir majör depresif bozukluk dönemi geçirmektedir.

Major Depresif Bozukluk Belirtileri Nelerdir?

Çökkün duygudurumu: Depresyonun temel özelliklerindendir. Depresif bozukluk tanısının konulabilmesi için depresif duygudurum ve ilgi kaybı/zevk alamamama (anhedoni) belirtilerinden en az birinin mevcut olması gereklidir. Çökkün duygudurumu kendini kederli ve elemli hissetme, mutsuzluk, hüzün, moral bozukluğu, umutsuzluk, karamsarlık, kendini boşlukta hissetme, sıkıntı hissi ile karakterize olabilir ve devamlılık gösterir. Çökkün duygudurumu olan bir kişi günlerinin çoğunluğunda ve günün büyük bir bölümünde yukarıdaki belirtileri sergiler. Melankolik ve psikotik özellikli depresyonlarda çökkün duygudurumu daha ağırdır. Bazılarında öfkenin arttığı ve strese karşı toleransın azaldığı da gözlenebilir. Hastaların büyük bir kısmı da özellikle kendilerini sabahları çok karamsar, sıkıntılı ve çökkün hissederler. Depresyon ilerledikçe hastalar kendilerini günün tamamında kötü hissetmeye başlarlar.

İlgi azlığı ve anhedoni: Çökkün duygudurum ya da ilgi azlığından en az biri bulunmadıkça depresyondan söz edilemez. Hastanın çevresine ve işine olan ilgisi azalır, daha önce zevk alarak yaptığı etkinliklerden zevk alamaz hale gelir.

Sıkıntı hissi, bunaltı (anksiyete): Anksiyete depresyonun karakteristik bir özelliği olmamasına rağmen, klinik pratikte depresif duygudurumu ve ilgi azlığından sonra üçüncü sıklıkta izlenir. Bunaltı hissi, gerginlik, engellenmeye karşı tahammülsüzlük ve unutkanlık, sinirlilik artışı gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bunaltıya sıklıkla çarpıntı, ağız kuruluğu, terleme, karın ağrısı ve ishal gibi bedensel yakınmalar da eşlik eder. Bunaltılı hastalarda baş ağrısı ve dönmesi de sıklıkla izlenir. Ağır depresyonlardaki yoğun bunaltı kendini ajitasyon şeklinde gösterebilir ve klinik görünüme hakim olabilir.

Akut dönemde özellikle dikkati odaklama, bellek, bilgi işleme süreci ve yürütücü işlevlerde bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Konsantrasyon güçlüğü, bellek bozukluğu, algı bozukluğu, dikkat bozukluğu görülebilir. Tedaviye rağmen bilişsel belirtilerin devam edebildiği, kalıntı belirtiler olarak sürebildiği birçok çalışmada vurgulanmıştır.

Düşünce akışında yavaşlama olur, bunun sonucunda sorulara yanıt vermede zorluk ya da bazen yanıt verememe gözlenebilir. Bu zorluk halsizlik ya da dikkati odaklamadaki zorluktan kaynaklanmaktadır. Melankolik depresyonlarda daha ağır olarak mutizm de görülebilir.

Depresyon hastalarının yarısından fazlasında suçluluk değersizlik fikirleri gözlenebilir. Genellikle kendilerini suçlu hissedecekleri anılarını hatırlama eğilimindedirler. Bazı hastalarda suçluluk duyguları o denli yoğundur ki kendini cezalandırma amaçlı intihara kalkışabilirler. Benlik saygılarındaki azalma sonucu değersizlik ve yetersizlik duyguları yaşarlar. Özellikle ağır depresyonlarda bu düşünceler hezeyan şeklinde izlenebilir.

Depresif hastalarda dünyayı, çevreyi, kendini ve geleceği olumsuz görme şeklinde olumsuz düşünceler olabilir. Hastalar yaşadıklarını olumsuz olarak algılar, bilişsel çarpıtmalarla bu düşüncelerini desteklerler.

Depresif hastalarda bulundukları dönem, şartlar ve özellikle de gelecekle ilgili umutsuzluk düşünceleri izlenir.

Depresyonda düşünce süreci yavaşlaması ve olumsuz düşünceler sebebiyle karar vermede zorluk ya da karar verememe gözlenir. Depresyon döneminde olumsuz düşünceler ve umutsuzluk ve karamsarlık gibi süreçler sonucu olaylara olumsuz yaklaşılır ve bu dönemde doğru karar verebilmek zorlaşır. Bu dönemde hastalara önemli kararlarını ertelemesi önerilir.

Hastaların yaklaşık 1/4’ünde hipokondriak uğraşılar görülebilir. Ayrıca hastaların %63 ünde de baş, boyun, bel, ense ya da eklem ağrıları gibi ağrı şikayetleri de olabilmektedir. Ağır depresyonlarda bu ağrı şikayetleri somatik hezeyan niteliği de alabilir. Özellikle yaşlı hastalar depresif belirtiler yerine somatik yakınmalar ile gelebilirler ve çoğu kez altta yatan depresyon atlanabilir (maskeli depresyon). Hipokondriak uğraşılar ne denli yoğunsa hastalığın gidişi ve sonlanışı da o denli olumsuz etkilenir. Ağır tablolarda bağırsaklarının çürüdüğü, çalışmadığı şeklinde hipokondriak sanrıların oluşturduğu kotard sendromu ortaya çıkabilir

Hastalar çeşitli alanlardaki takıntılı ve genelde kendilerinde suçluluk duygusu oluşturacak düşüncelerini takıntılı bir biçimde sürekli düşünür hale gelebilirler.

Depresif bozukluk intiharın en yüksek oranda görüldüğü psikiyatrik hastalıklardan birisidir. Depresyonlu hastaların birçoğunda pasif ölüm düşünceleri ve intihar düşüncesi bulunur. Özellikle melankolik depresyonlarda intihar oranı daha yüksektir. Depresif hastaların 1/3 ü girişimde bulunur ve %10 kadarı ölümle sonuçlanır. Kadınlarda intihar girişimi daha fazla iken erkeklerde tamamlanmış intihar oranı daha fazladır.

Depresyonda sıklıkla enerji azlığı, yorgunluk, halsizlik görülür. Açıklanamayan yorgunluk başlangıç belirtisi de olabilir. Bu belirtiler tedaviye zor yanıt vermekte ve bazı hastalarda kalıntı belirtiler olarak sürebilmektedir.

Yaklaşık %85 olguda iştah azalması ve kilo kaybı izlenirken, atipik depresyonda ise tersine iştah artışı ve kilo alımı izlenir. Yiyeceklerden tat alamaz ve açlık hissetmezler. Depresyonda mide-barsak hareketleri de azalır ve kabızlık sıkça izlenir.

Cinsel istek kaybı depresyon başlangıç dönemlerinde belirir ve en geç düzelen belirtilerdendir. Ayrıca antidepresan ilaçlar da benzeri tablolara yol açabilir.

Depresyonda %90 oranında uykusuzluk gözlenirken, %6-36 oranında aşırı uyuma bildirilmiştir. Polisomnografik kayıtlarda uykuya dalma süresinde uzama, tüm uyku süresinde azalma, uykuda sık bölünmeler ve erken uyanma, derin uykuda azalma sıkça gözlenmiştir. Özellikle atipik depresyonlarda aşırı uyuma gözlenir ve çoğunlukla iştah artışı ile birliktelik gösterir. Bu olgularda bipolarite açısından dikkatli olmak gereklidir.

Depresif bozukluklarda özellikle de genç hastalarda sıkça psikomotor retardasyon görülebilir.

Major Depresyon Nedenleri Nelerdir?

Depresyona neyin neden olduğu tam olarak bilinmiyor. Biyolojik, duygusal ve çevresel faktörler de dahil olmak üzere çok sayıda farklı faktörün bir sonucu olarak ortaya çıkabilen karmaşık bir hastalıktır. Birçok ruhsal bozuklukta olduğu gibi aşağıda çeşitli faktörler sorumlu tutulmaktadır.

  • Biyolojik farklılıklar
  • Beyin kimyası dengesizlikleri
  • Hormonlar
  • Kalıtsal özellikler

Major Depresyon Risk Faktörleri Nelerdir?

Depresyon geliştirme riskini artıran veya depresyonu tetikleme olasılığı olan faktörler şunlardır:

  • Düşük benlik saygısı ve çok bağımlı olma, kendini eleştirme veya karamsar olma gibi belirli kişilik özellikleri,
  • Fiziksel veya cinsel istismar, sevilen birinin ölümü veya kaybı, zor bir ilişki veya mali sorunlar gibi travmatik veya stresli olaylar,
  • Depresyon, bipolar bozukluk, alkolizm veya intihar öyküsü olan akrabalara sahip olmak,
  • Geçmişte anksiyete bozukluğu, yeme bozuklukları veya travma sonrası stres bozukluğu gibi diğer ruh sağlığı bozuklukları tanısı almak,
  • Alkol veya uyuşturucuların kötüye kullanılması,
  • Kanser, felç, kronik ağrı veya kalp hastalığı dahil olmak üzere ciddi veya kronik hastalıklar,
  • Bazı yüksek tansiyon ilaçları veya uyku hapları gibi bazı ilaçlar.

Major Depresif Bozukluk Nasıl Tedavi Edilir?

Major depresif bozukluk genellikle ilaç ve psikoterapi ile tedavi edilir. Bazı yaşam tarzı değişiklikleri de bazı semptomların hafifletilmesinde yardımcı olabilir. Şiddetli majör depresif bozukluk veya kendine zarar verme düşünceleri olan kişilerin tedavi sürecinde hastanede kalmaları gerekebilir.

İlaçlar:

Seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar): İlaç tedavisi genellikle bir SSRI reçete ederek başlar. Bu ilaçlar daha güvenli kabul edilir ve genellikle diğer antidepresan ilaçlardan daha az rahatsız edici yan etkilere neden olurlar.

Serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri

Atipik antidepresanlar.

Trisiklik antidepresanlar

Monoamin oksidaz inhibitörleri

Psikoterapi:

Psikoterapi genellikle “konuşma terapisi” olarak adlandırılır. Çeşitli psikoterapi yaklaşımları vardır. Psikoterapi size şu konularda yardımcı olabilir:

  • Bir krize veya mevcut başka bir zorluğa uyum sağlamak,
  • Olumsuz inanç ve davranışları tanımlamak ve bunları sağlıklı, olumlu olanlarla değiştirmek,
  • İlişkileri ve deneyimleri keşfetmek ve başkalarıyla olumlu etkileşimler geliştirmek,
  • Sorunlarla baş etmenin ve çözmenin daha iyi yollarını bulmak,
  • Depresyonunuza katkıda bulunan sorunları belirlemek ve onu daha da kötüleştiren davranışları değiştirmek,
  • Hayatınız için gerçekçi hedefler belirlemeyi öğrenmek,
  • Daha sağlıklı davranışlar kullanarak sıkıntıyı tolere etme ve kabul etme yeteneğini geliştirmek.
Devamını Oku
Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB-Takıntı Hastalığı) Nedir?

Obsesif kompulsif bozukluk, obsesyon ve/ya da kompulsiyonların görüldüğü, her yaştan ve her kesimden insanı etkileyen, genellikle kronik seyirli, kimi zaman alevlenmelerle giden, kişinin günlük işlevlerini belirgin olarak etkileyen bir ruh sağlığı bozukluğudur. OKB’ye halk arasında takıntı hastalığı veya vesvese de denir.

Obsesyon Nedir?

Obsesyonlar, kaygı ve iğrenme gibi rahatsız edici duygulara neden olan, bireyi tedirgin eden,  istek dışı gelen, yineleyici, bilinçli çaba ile kovulamayan düşünce, imge ya da dürtülerdir. OKB’si olan birçok kişi, düşüncelerin, dürtülerin veya görüntülerin zihinlerinin bir oyunu olduğunu ve aşırı veya mantıksız olduğunu kabul eder. Ancak bu girici düşüncelerin yol açtığı sıkıntı mantık ve muhakeme ile çözülemez. OKB’si olan çoğu insan, obsesyonların sıkıntısını kompulsiyonlarla hafifletmeye, obsesyonları görmezden gelmeye veya bastırmaya ya da başka aktivitelerle dikkatlerini dağıtmaya çalışır. Obsesyonlara aktif bir direnme çabası vardır.

Tipik Obsesyonlar:

Bulaşma/Kirlenme Obsesyonu: Vücut sıvıları (örnek: idrar, dışkı), Mikroplar/hastalık (örnekler: uçuk, HIV) Çevresel kirleticiler (örnekler: asbest, radyasyon), Ev kimyasalları (örnekler: temizleyiciler, çözücüler), Kir bulaşacağına ilişkin takıntılar

Kuşku Obsesyonu: Kişi gaz ocağının, kapının açık kalmış olabileceğinden, fişlerin prizde takılı kalmış olabileceğinden kuşku duyar ve bu belirsizliğe tahammül etmekte zorluk çeker (örneğin bir şey düşürdüm mü, düşürmedim mi; kapıyı kilitledin mi kilitlemedim mi?)

Simetri Obsesyonu: Eşyaların, nesnelerin hizalı tam bir simetri içinde durması takıntısıdır.

İstenmeyen Cinsel Düşünceler: Kişinin inancı ve değer yargılarına uymayan düşünce ve görüntülerdir.

İstenmeyen Dini Düşünceler: Tanrı’yı ​​gücendirme endişesi veya dine küfretme kaygısı,

Doğru/yanlış veya ahlak konusunda aşırı endişe. Özellikle ibadet sırasında belirginleşen şirk, küfür, hakaret benzeri istemsiz düşünceler.

Kontrolü Kaybetme: Kendine zarar verme dürtüsüyle hareket etme korkusu,

Başkalarına zarar verme dürtüsüyle hareket etme korkusu,

Kişinin zihninde şiddetli veya korkunç görüntülerden korkma,

Müstehcenlikleri veya hakaretleri ağzından kaçırma korkusu

Kompulsiyon Nedir?

Kompulsiyon bir kişinin, bir obsesyona tepki olarak gerçekleştirmek zorunda hissettiği tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemlerdir. Önce, obsesyonun yarattığı rahatsızlığı azaltmak için başlar, ancak bu durum denetlenemez düzeye ulaşır ve bu yinelenen eylemin kendisi rahatsızlık yaratır. Şiddetli vakalarda, ritüellerin sürekli tekrarı günü doldurabilir ve normal bir rutini imkansız hale getirebilir. Kompulsiyonlar bazen dışarıdan gözlenilen bir davranış, bazen de zihinsel bir eylem şeklindedir.

Tipik Kompulsiyonlar

Yıkama ve Temizleme Kompulsiyonu: Elleri aşırı veya belirli bir şekilde yıkamak,

Aşırı duş alma, banyo yapma, diş fırçalama, tuvalet rutinleri,

Ev eşyalarını veya diğer nesneleri aşırı derecede temizlemek

Kontrol Etme Kompulsiyonu: Başkalarına zarar verip/vermediğini kontrol etme,

Korkunç bir şey olup/olmadığını kontrol etmek,

Hata yapıp/yapmadığını kontrol etmek,

Fiziksel durumunuzun veya vücudunuzun bazı kısımlarını kontrol etme

Zihinsel Kompulsiyonlar: Bir duayı, kelimeyi veya cümleyi sessizce tekrarlamak,

Bir görevi gerçekleştirirken iyi veya güvenli olduğunu düşündüğü bir sayıyla bitirmek için sayma

Dokunma Kompulsiyonu: Bazı davranışları yapmadan önce kendilerince önemsedikleri bir eşyaya dokunma gereksinimi duyarlar.

Sıklık ve Yaygınlık

  • ABD’de ve Kanada’da yapılan epidemiyolojik araştırmalar yaşam boyu yaygınlık oranını %2.5-3 olarak bulmuştur.
  • Major depresyon, fobiler, alkol/ilaç kötüye kullanımından sonra 4. sıklıkta görülen ruhsal bozukluk olduğu bildirilmiştir.
  • ABD araştırmaları kadın ve erkek arasında görülme sıklığı açısından büyük bir ayrım olmadığını göstermektedir.
  • Kadınlarda kompülsif yıkama, erkeklerde cinsellikle ilgili obsesif düşünceler daha yaygındır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) Belirtileri Nelerdir?

  • Aşırı düzenli, titiz ve aşırı kontrollü görünebilirler. Ellerde kontakt dermatit görülebilir.
  • Konuşma düzgün ve aşırı derecede denetimlidir. Sözcükleri seçerek konuşurlar. Ayrıntıcılık belirgindir.
  • Obsesyon ve kompulsiyonlara bağlı ciddi kaygı yaşarlar.
  • Hastanın düşüncelerinde sık sık gelen, yineleyen, inatçı obsesyonlar vardır. Bu düşüncelerden kurtulmaya çalışır. Fakat herhangi bir düşünceyi atmaya çalışmak, ister istemez o düşünceyi kafada yaşatmaktır.
  • Davranışlarında kompulsiyonlar dikkati çeker. Belli yerlere dokunma/dokunmama; kapıları, pencereleri tekrar tekrar kontrol etme; saatlerce bulaşık, çamaşır yıkayıp, durulamak; en sık görülen bitmek bilmez el yıkama davranışlarıdır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)’ye Ne Neden Olur?

OKB’nin kesin nedenini veya nedenlerini hala bilmesek de, araştırmalar, beyin ve genlerdeki farklılıkların rol oynayabileceğini öne sürüyor.

OKB Bir Beyin Bozukluğu mu?

Araştırmalar, OKB’nin beynin ön kısmı ile beynin daha derin yapıları arasındaki iletişimde bazı  sorunlar olduğunu gösteriyor. Bu beyin yapıları, serotonin adı verilen bir nörotransmitter (temelde bir kimyasal haberci) kullanır. Çalışmakta olan beynin resimleri ayrıca, bazı insanlarda, OKB’ye neden olduğu düşünülen beyin devrelerinin, serotonin seviyelerini etkileyen ilaçlar (serotonin geri alım inhibitörleri veya SRI’ler) veya bilişsel davranış terapisi (BDT) ile normal hale geldiğini göstermektedir.

OKB Kalıtsal mı?

Araştırmalar, OKB’nin aileler geçiş gösterdiğini ve genlerin muhtemelen bozukluğun gelişiminde rol oynadığını gösteriyor.

OKB Nasıl Teşhis Edilir?

Obsesif kompulsif bozukluk tanısı bir ruh sağlığı uzmanı tarafından obsesyonların, kompulsiyonların ya da her ikisinin varlığı, bunların kişinin günde en az bir saatten çok zamanını alması ya da klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsellik alanlarında düşmeye neden olmasının tesbit edilmesi üzerine saptanır.

OKB Nasıl Tedavi Edilir?

Çoğu OKB hastasının tedavisi, Maruziyet ve Tepki Önleme (Alıştırma ve Yanıt Önleme) ve/veya ilaç tedavisini içerir. OKB’si olan kişilerin çoğu bu tedavilerden fayda görecektir.

OKB İçin En Etkili Tedaviler Nelerdir?

OKB için en etkili tedaviler Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Metakognitif Terapi (MCT) ve/veya ilaç tedavisidir. Daha spesifik olarak, OKB tedavisinde kullanımını destekleyen en güçlü kanıtlara sahip olan Maruziyet ve Tepki Önleme (Alıştırma ve Yanıt Önleme) adı verilen bir BDT tekniği ve/veya serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI) olarak adlandırılan bir ilaç sınıfıdır.

İlaçların etkileri genellikle yavaş bir şekilde ortaya çıkar, ilaçların etkisini değerlendirmek için 2 ay kadar vakit gereklidir ve diğer ruhsal bozukluklara göre daha yüksek dozlarda ilaç tedavisi kullanılır. İlaçların erken dönemdeki etkisini belirlemek güçtür; etki giderek belirginleşir.

OKB tedavisinin temel taşlarından birisi Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’dir. OKB belirtilerinin nasıl geliştiği ve nasıl sürdüğünü açıklayan, hastaya özgü bir tedavi planlanır. Kullanılan davranışçı yöntemler arasında özellikle yaşayarak alıştırma ile yanıt önlemenin (response prevention) birlikte kullanılması çok etkili bulunmuştur.

OKB İle İlgili Bozukluklar Nelerdir?

OKB’li bireyler için etkili tedaviye erişimin önündeki engellerden biri, OKB’nin bazen diğer bozukluklarla karıştırılabilmesidir. Ruh sağlığı uzmanlarının ruh sağlığı bozukluklarını teşhis etmeye yardımcı olmak için kullandıkları Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabının (DSM-5) en yeni baskısı aslında bu “ilgili bozuklukları” aynı bölümde bir araya getirmiştir.

Bazı bozukluklar birbiriyle örtüşen semptomlara sahip olsa da, bozukluğun teşhisinin doğru saptanmasının tedavi için inanılmaz derecede önemli sonuçları vardır ve bu nedenle doğru tanıyı aldığınızdan emin olmalısınız. Benzer rahatsızlıkların bile çok farklı tedavileri olabilir.

Yanlış teşhis sonrası yanlış tedavi alıyor olmak, uzun süreli, gereksiz ıstırap, boşuna zaman kaybı, maddi kayıp ve potansiyel olarak iyileşme konusunda umutsuz hissetme ile sonuçlanır.

OKB ile İlişkili Bozukluklar

  • Vücut dismorfik bozukluğu
  • Kıl yolma bozukluğu (Trikotilomania)
  • Deri yolma bozukluğu
  • Biriktiricilik bozukluğu (İstifcilik)

OKB ile Karıştırabilen Bozukluklar

  • Tik bozuklukları/Tourette Sendromu
  • Dürtü kontrol bozuklukları
  • Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu
  • Otizm spektrum bozuklukları
  • Psikotik bozukluklar
Devamını Oku
Neden Endişeleniyoruz?

Neden Endişeleniyoruz?

Ara sıra endişe hayatın normal bir parçasıdır, özellikle stresli bir hayatınız varsa. Sağlık, aile ve maddi konularla ilgili endişelenebilirsiniz. Ancak yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) olan kişiler, endişelenecek çok az sebep olsa veya hiç sebep olmasa bile, bunlar ve diğer şeyler hakkında aşırı derecede endişeli veya gergin hissederler. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler kaygılarını kontrol etmekte ve günlük işlerine odaklanmakta zorlanırlar. Endişeyle mücadele ediyorsanız muhtemelen kendinize birçok kez sormuşsunuzdur. “Neden bunu düşünmeyi bırakamıyorum?”

Yaygın bir senaryo günün herhangi bir vaktinde kendinizi gelecekle ilgili endişe ederken bulabilirsiniz. Bu endişenin düşüncelerinize hükmetmesi ve deneseniz bile onları durduramamak katlanılmaz bir hale gelebilir. Endişenizin mantıksız olduğunu biliyor olsanız da, bu sizi endişe etmekten alıkoymuyor olabilir. Endişelendiğiniz şeyin gerçekleşmeyeceğine dair başkalarından güvence isteyebilirsiniz. Bu kısa vadede işe yarıyor gibi görünse de uzun vadede işinize yaramayacaktır.

Bu sorunu yaşayan kişiler genellikle kaygı hissettiklerini ya da hemen hemen her zaman endişeli olduklarını söyleyeceklerdir. Bu endişe tetiklenmemiş ve rastgele ortaya çıkmış gibi görünse de açık bir tetikleyicisi vardır:

Belirsizlik.

Endişe tamamen gelecekle ilgili belirsizliği çözmeye, sorunları öngörmeye ve onlarla başa çıkma yollarını üretmenin bir aracı olarak görülmektedir. Endişe istemsizce akla gelen olumsuz bir düşünceye yanıt olarak ortaya çıkar (Örneğin; Ya yolda başıma bir şeyler gelirse?).

Ancak çok iyi bildiğiniz gibi, belirsizlikle ne kadar çok savaşmaya çalışırsanız, endişe döngüsünde o kadar derine inersiniz. Zihninize “Ya yaklaşan iş sunumunda başarılı olamazsam ve işimi kaybedersem” veya “Ya sınavda başarısız olursam ne olur”? diye bir düşünce geliyor. Daha sonra ne olacağına dair ezici bir belirsizlik duygusu hissedersiniz bu da kaygıyı tetikler. Zihniniz bundan emin olmak için, onu analiz etmeye başlar. O zaman ne olabileceğini tahmin edebilir ve bir çözüm bulabilir, böylece buna hazır olur. O zaman bu konuda kendimi kararlı hissedebilirim ve artık bunun için endişelenmeme gerek kalmaz diye düşünceleriniz olur.

Böylece belirsizliği gidermek için beyniniz analiz moduna geçer.

Bu analiz çok farklı şekillerde olabilir. Olası sonuçları zihninizde tahmin etmeye çalışabilirsiniz. Endişelendiğiniz şeyin neden olmayacağına dair kendinize güvence vermeye çalışabilirsiniz. Görünüşe göre daha rasyonel bir görüş almak için onun hakkında daha mantıklı veya olumlu düşünmeye çalışabilirsiniz. Çevrimiçi araştırma yapmak için saatler harcayabilirsiniz. Veya arkadaşlarınızdan ve aile üyelerinden her şeyin yoluna gireceğine dair güvence isteyebilirsiniz.

Bazen bu çabalar işe yarar; ancak genellikle kısa vadede. Bu tür başa çıkma davranışları, endişe hakkındaki olumsuz değerlendirme ve inançları sürdürür çünkü kontrolün sağlanmasını dış faktörlere atfederek öz-kontrol sürecinin gelişimini önler.

Bazen geçici olarak kendinizi tatmin edecek bir cevaba ulaşırsınız, böylece kısa süreli bir cevaba ulaşır ve kaygı seviyenizde azalmaya ulaşırsınız. Endişeyi hafifletse dahi bu stratejilerin denenmiş olması, endişenin doğal ve içsel yollardan askıya alınabileceği bilgisini keşfetmenin önünü tıkar. Ama sonra bir problemle karşılaşırsınız: Beyniniz “Evet peki ya buna ne dersin?” der. Zihniniz her zaman belirsizlik yaratmak için başka bir neden bulur.

Öyleyse neden bunu durdurma çabalarınız işe yaramıyor?

Her şey kaçınmaya bağlı.

Kaygı kısa vadede endişe duyduğumuz şeylerden kaçınarak uzun vadede korunur. Kaygı beynimizden gelen bir uyarı sinyalidir. “Dur bu şey tehlikeli, bir şeyler yap!”

Herhangi bir tetikleyiciye yanıt olarak kaygıyı azaltmanın yolu, beyninize tetikleyicinin tehlikeli olmadığını ve uyarı sinyali gerekmediğini öğretmektir. Bunu yapmanın tek yolu, beyninizin tehlikeli olmadığını öğrenmesi için doğrudan bu tetikleyiciyle yüzleşmek ve kendinizi maruz bırakmaktır. Bu, tüm kaygı türleri için en etkili tedavilerden olan maruz kalma terapisinin temelidir.

Beyniniz bunun tehlikeli olmadığını öğrendiğinde (ki bu ancak doğrudan deneyimleyerek gerçekleşebilir), artık gerekli olmadığı için uyarı sinyalini kapatır. Ancak tetikleyiciye maruz kalmanıza izin vermek yerine tetikleyiciden kaçındığınızda, bu sürecin gerçekleşmesini engellersiniz ve kaygı devam eder. Bu nedenle kısa vadede kaçınma, uzun vadede kaygının devam etmesini sağlar.

Kısa vadede kaygıyı gidermek için endişe duyduğunuzda ne yaparsanız yapın, kaygı uzun vadede ortalıkta dolaşacaktır.

Bunun endişe döngüsü için nasıl geçerli olduğunu inceleyelim;

Endişe ve yaygın kaygı ile kaçındığınız şey belirsiz hissetmektir ve bundan kaçınmaya çalışmanızın yolu analiz etmek ve güvence aramaktır.

Şu anda bir endişe sorununuz varsa, belirsizlikle karşılaştığınızda beyniniz size bir uyarı sinyali olarak endişe verir. Ardından, belirsizliği azaltmak için analiz ederek veya güvence arayarak kısa vadede bu endişeden kaçınmaya çalışırsınız. Bazen bu başarılı olur ve kendinizi daha iyi hissettirir, böylece beyniniz belirsizliğin tehlikeli olmadığını ve bir uyarı sinyali gerektirmediğini asla öğrenemez. Bu nedenle analiz ve güvence arayışı kaygıyı devam ettirir.

Daha da kötüsü endişe soruları cevaplanamaz.

Geleceği bilmek imkansızdır, bu sebeple kesinliğe asla ulaşılamaz. Bu, analiz etmek, tahmin etmek ve planlamak için harcanan tüm bu çabanın tamamen anlamsız olduğu anlamına gelir. Cevaplaması gerçekten imkansız olan bir soruyu cevaplamaya çalışıyorsunuz.

Peki endişe döngüsünden nasıl kurtulursunuz?

Basitçe söylemek gerekirse, endişe verici soruyu yanıtlamayı bırakmayı deneyebilirsiniz.

Böylece çözümsüz bırakırsınız.

Belirsizliğin orada olmasına izin verin. Soruyu internette araştırmayın. Arkadaşınıza ve ailenize her şeyin yolunda olup olmadığını sormayın.

Sonunda belirsizliğe alışacaksınız ve endişeniz doğal olarak dağılacak. Zamanla, genel olarak belirsizliğe alışacak ve genel olarak daha az endişeleneceksiniz.

Sorun kaygınız değil kaygılıyken ne yaptığınızdır?

Birçok danışan veya hasta bu kaygı problemlerinin nasıl ve ne şekilde başladığını merak eder.

Çoğu kişiye bu konularda kaygısının nasıl başladığının tahmin edebileceğini ama nedeninin kesin olarak ne olduğunu söylemek güçtür.

Ama onlara neyin devam ettirdiğini ve neden kendi kendine daha iyiye gitmediğini söylemek daha kolaydır: Endişeli olduklarında yaptıkları şeyler yüzünden.

Çoğu insan endişeli hissettiğinde, çok anlaşılır bir şey yapar. Kendilerini daha iyi hissetmek, endişeyi azaltmak isterler ve rahatsız edici ve acı verici bir duygu olan kaygıdan kurtulmaya çalışırlar. Başka bir deyişle, bir şekilde kaygıdan kaçınmaya veya kaçmaya çalışırlar.

Kısa vadede bu bazen işe yarar. Bir süreliğine kaygınızı azaltmanın yollarını bulabilirsiniz.

Kaygıyı tetikleyen durumu bırakabilirsiniz. Olumlu düşünmeyi deneyebilir ve her şeyin iyi olacağına dair kendinize güvence verebilirsiniz. Endişelenecek bir şey olmadığı konusunda sevdiklerinizden güvence isteyebilirsiniz. Dikkatinizi dağıtmayı deneyebilir ve başka bir şey düşünebilirsiniz.

Kısa vadede bu stratejiler işe yarayabilir. Ama onlarla ilgili bir sorun var ve bu büyük bir sorun:

Sorun kısa vadede kaygınızdan kaçınmanın uzun vadede kaygının devam etmesine neden olmasıdır.

Kendinizi şu anda ne kadar iyi hissettirirseniz, daha sonra kaygınız o kadar kötü olacaktır. Muhtemelen bununla özdeşleşebilirsiniz. Endişeli olduğunuzda kendinizi daha iyi hissetmek için kullandığınız birçok stratejiye sahipsiniz. Bazıları bir süre işinize yarayabilir, bazıları yaramayabilir ancak önemli olan şu ki, kısa vadede kendinizi ne kadar iyi hissettirirseniz kaygı her zaman sonrasında tekrar olacaktır.

Sonuçta kaygınızı azaltmak için kullandığınız stratejiler uzun vadede işe yarasaydı, muhtemelen şu anda bunu okuyor olmazdınız.

Ancak sorun, kaygınızı azaltmak için doğru yöntemi bilmemeniz veya yeterince çabalamamanız değildir.

Kaygınızı uzun vadede azaltamamanızın nedeni, kaygınızı azaltmaya çalışmanızdır.

Kaygıdan kaçınmak işe yaramaz. Çünkü kaygıdan kaçınmak için bir şeyler yaptığınızda beyninizin endişe duyduğunuz şeylerin aslında tehlikeli olmadığını öğrenmenin doğal sürecinden geçmesini engellersiniz.

Kaygı bir uyarı sinyalidir. Bu beyninizin size gönderdiği bir mesajdır ve bu mesaj şudur: “Bu durum tehlikeli! Bu konuda bir şeyler yapmalısın yoksa canın yanacak!”

Yani şu anda beyniniz bu durumları değerlendiriyor ve “Bu tehlikeli” diyor, bu yüzden sizi uyarmak ve sizi güvende tutmak için endişe veriyor. Ve aynı duruma bakıp “bu tehlikeli değil” dedirmenin tek yolu aslında tehlike olmadığını deneyimlemektir.

Temel olarak, yeterince endişe duyduğunuz bir şeyi yaptığınızda, beyniniz buna alışır, tehlikeli olmadığına karar verir ve endişe durur.

Bu maruz kalma terapisinin temelidir. Ancak kaçındığınız zaman, tüm bu sürecin gerçekleşmesini engellemiş olursunuz. Beyninizin bu deneyimi yaşamasını engellerseniz durumun tehlikeli olmadığını öğrenemez. Durumun tehlikeli olduğunu düşünmeye devam eder ve bu durumda size endişe vermeye devam eder. Bu nedenle kaçınma uzun vadede kaygıyı sürdürür.

Bu yüzden kaygınız bir sorun değil, sorun kaygılı olduğunuzda ne yaptığınızdır.

Bunun nedeni sadece kendinizi endişeli hissetmenize izin verdiyseniz, ancak endişeden kaçınmadıysanız sonunda buna alışacaksınız ve artık sizi endişelendirmeyecek. Ancak herhangi bir kaçınma varsa bu süreç bozulur ve kaygınız devam eder. Bu da kaygıyla ilgili ilginç paradoksa neden olur.

Uzun vadede kaygıyı azaltmanın tek yolu kaygıyı azaltmaya çalışmaktan vazgeçmektir.

Biraz garip değil mi? Ama bu doğru eğer savaşmak durumu daha da kötüleştiriyorsa, o zaman çözüm onunla savaşmayı bırakmaktır. Bu bir kabuldür ve gerçekten işe yarar.

Bu yüzden bir daha endişeli hissettiğinizde unutmayın: Bundan kaçınmak sadece onu daha da kötüleştirecektir. Endişenin gerçekleşmesine izin verin. Onunla savaşmayın, hayatınızı buna rağmen yaşayın. Endişeli hissetseniz bile yapacağınız her şeyi yapın. Sonunda bu şekilde daha iyi olacak. Ve bu biraz zaman alsa da en azından kaçınarak durumu daha da kötüleştirmemiş olacaksınız.

Devamını Oku

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Ara sıra endişe hayatın normal bir parçasıdır, özellikle stresli bir hayatınız varsa. Sağlık, aile ve maddi konularla ilgili endişelenebilirsiniz. Ancak yaygın anksiyete bozukluğu (YAB) olan kişiler, endişelenecek çok az sebep olsa veya hiç sebep olmasa bile, bunlar ve diğer şeyler hakkında aşırı derecede endişeli veya gergin hissederler. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler kaygılarını kontrol etmekte ve günlük işlerine odaklanmakta zorlanırlar.

Devamını Oku

Panik Atak ve Panik Bozukluk

Panik atakları anksiyete bozukluklarında ya da başka ruhsal bozukluklarda ortaya çıkabilir. Panik bozukluğu ise yoğun, tekrarlayan ve beklenmedik panik atakları ile giden bir anksiyete bozukluğudur.

Yaşam boyu en az bir panik atak geçirme olasılığı %10’dur. Panik atakları anksiyete bozuklukları dışında da sıklıkla görülebilmektedir.

Korku ve kaygı belirli durumlara ve stresli olaylara verilen normal tepkilerdir. Panik bozukluğu bu normal korku ve anksiyeteden farklıdır çünkü panik bozukluğundaki panik ataklar çok yoğundur ve aniden ortaya çıkar.

Devamını Oku

Sosyal Anksiyete Bozukluğu (Sosyal Fobi)

Sosyal Anksiyete (kaygı) Bozukluğu ya da sık kullanılan adıyla Sosyal Fobi bireyin başkaları tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı toplumsal ortamlarda mahcup ya da rezil olacağı düşüncesi ve bu konuda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı bozukluğudur. 

Toplum içinde konuşurken ya da herhangi bir eylem yaparken kızarma, terleme, ellerin titremesi, kendini küçük düşürecek yanlış bir şey yapma korkusu olarak tanımlanır. Bu nedenle kişi topluluk içine girmekten kaçınır. Böyle durumlara girmek zorunda kalınca bunaltının bütün öznel ve nesnel belirtileriyle rahatsız olur.

Devamını Oku